Urartuların Doğu Anadolu'ya getirdikleri yeni anlayışın bir yansıması da mezar mimarisi ve gömü adetlerinde görülür. Ölüme dair yaklaşımların neredeyse tamamını mezarlardan gelen verilerden elde ettiğimizi söyleyebiliriz. Aslında Eskiçağ toplumunda, hatta günümüzde dahi bu işlemin nasıl yapılacağına dair açık kurallar yoktur. Dinsel, etnik ve kültürel çerçevede şekillenen bir gömü anlayışı hâkimdir.
Mezar odalarına birden fazla gömü yapılmıştır. Bu sayı mezar odasının boyutları ve kullanım süresine bağlı olarak değişebilmektedir. Örneğin Karagündüz 8 mezarında gömü sayısı 106’yı bulmuştur. Mezar odasına yeni gelen gömülere yer açabilmek amacıyla eski gömülerin mezar armağanlarıyla birlikte mezar dibine doğru belli bir düzen olmaksızın yığıldığı tespit edilmiştir. Mezarın dip kısmında çeşitli dönemlerde gerçekleştirilen bu işlemler sonucunda bir kemik ve buluntu yığını oluşmuştur. Bu işlem yapılırken bazı mezarlarda kafatasların belli alanlarda toplandığı izlenmiştir. Bu durum bu mezarları kullanan toplulukların hiç değilse kafataslarına bir anlam yükledikleri onları önemsediklerini gösterir.
Mezar odalarına gömülerin başlangıçta hoker içiminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Belli bir yön anlayışı yoktur. Özellikle metal eserler üzerinde oluşmuş kumaş izleri bu insanların elbiseleriyle gömülmüş olduklarını göstermektedir.
Bazı mezar odalarında normal gömülerin yanında kremasyon (yakılmış) gömülerinin de yapılmış olduğu saptanmıştır. Bu türden mezarların birer aile veya kabile mezarı oldukları düşünürse aynı aile veya kabile içinde farklı gömü anlayışına veya inanışa sahip insanlar olabileceği akla gelmektedir.
Yakılan kişiye ait kemik ve armağanların konulduğu urneler ise başlı başına bir gömü anlayışını yansıtır. Şişkin karınlı kısa boyunlu vazo tipindeki bu kapların bazılarında çeşitli sayıda delikler bulunur. Bazı araştırmacılara göre bu delikler ölen kişinin ruhunun dışarı çıkması için açılmıştır. Ancak bu görüşü destekleyecek herhangi bir kanıt mevcut değildir.
Mezarlarda bulunan sayıları bazen yüzleri geçen çanak ve çömlekler ölü yemeğinin konulduğu kaplardır. Karagündüz mezarlarında bu durumu kanıtlayan, içinde hayvan kemikleri saptanan çanaklar in-situ biçimde bulunmuştur. Çanaklara genellikle etli yemeklerin konulduğu söylenebilir. Bunun yanında özellikle Yoncatepe mezarlarının bazılarının içlerinde saptanan üzüm, buğday, nohut kalıntıları bu kaplar içinde tahıl veya meyve cinsinden besinlerin de ölü yemeği olarak konulduğunu göstermektedir. Çömlek tipi kaplara ise genellikle içecek konulduğu anlaşılmaktadır. Bu kaplar üzerinde ve sonradan oluştuğu, muhtemelen pişirme esnasında oluşan yanık ve isli yüzeyler, yemeklerin pişirildikleri kaplarda ölünün başucuna bırakıldığını göstermektedir. Karagündüz Nekropolü’nde mezarların hemen yanı başında saptanmış iki fırın, ölü yemeğinin mezar başında hazırlanmış olabileceğini göstermektedir.
Ölüler kişisel süs eşyalarıyla veya armağanlarıyla birlikte gömülmüştür. Mezar odaları içinde bazıları in-situ olarak saptanan gömülerden de anlaşılacağı üzere demirden bilezik veya halhal, demir veya tunç elbise/süs iğneleri, demir ve tunçtan yüzükler, çeşitli taşlardan boncuk kolyeler ile hemen hepsi demirden yapılmış hançer ve bıçaklar ölüyle birlikte mezar odasına konulmuştur. Bazı örneklerde bilezikler pazı ve kollarda, yüzükler parmaklarda, boncuk kolyeler boyun ve bilekte olmak üzere bulunmuştur. Takı ve silahlar dışındaki bazı buluntular kişinin cinsiyeti veya mesleği ile ilgili olabilir. Özellikle ağırşak türündeki buluntular gömünün daha çok cinsiyeti ile bağlantılı olmalıdır.
YONCATEPE NEKROPOLÜ MEZARI
ERNİS EVDİTEPE NEKROPOLÜ MEZARI