Van Gölü hemen doğu kıyısında ovanın ortasında sıra dışı bir kaya yükseltisi olarak yükselen Van Kalesi çok uzaklardan bile etkileyici bir siluete sahiptir. Kale’nin yerleştiği bu konglomera kayalık doğu batı yönünde yaklaşık 1350 metre uzunluğundadır. Genişliği yer yer 200 m’ye, yüksekliği ise kimi yerlerde 100 m’ye kadar çıkmaktadır. Kuzey yönünde nispeten alçak teraslar yaparak yükselen kaya kütlesi güney yönden bir uçurumu andırırcasına diktir. Adeta keskin bir duvar gibi ova düzeyinden etkileyici bir şekilde yükselir.
Van Kalesi’nin özellikle güney yönü bölgeyi ziyaret eden birçok seyyah için de etkileyici olmuş, kale tasvirleri, gravür ve resimler çoğunlukla bu açıdan betimlenmişlerdir. Ermeni tarihçi Movses Khorenatsi (5. Yüzyıl, bazı kaynaklara göre 8. 9. Yüzyıl), Evliya Çelebi ve özellikle 19 yüzyılda kaleyi ziyaret eden batılı seyyahların Van seyahatlerinin önemli başlıklarından birini oluşturur Van Kalesi.
A.H. Layard 1849 yılında Van’ı ziyaret etmiş ilerleyen yıllarda asistanı H. Rassam aracılığıyla Toprakkale ve Van Kalesi’nde kazılar yaptırmıştır. 1916 yılında bölgedeki Rus işgali sırasında arkeolojik kazıları sürdüren Marr ve Orbelli gibi Rus arkeologlar Van Kalesi’nde kazı çalışmaları yürütmüşlerdir. Analı Kız ve çevresindeki alanlarda arkeolojik kazı yaparak, yapıyı tümüyle ortaya çıkarmışlardır. 1938-1939 yıllarında ise Harvard Üniversitesi Semitic Museum ve Brown Üniversitesi’nden Kirsopp Lake ve Dr. Silva Lake Van Kalesi’nde kazı çalışması yürütmüşlerdir.
1960’li yıllarda Prof. Dr. Afif Erzen başkanlığında Van bölgesinde yürütülen kazı ve araştırma çalışmaları programında Van Kalesi de vardır. 1963 yılında Van Kalesi Höyüğü’nde bir sondaj kazısı yapılır. Sitadelde Erzen başkanlığındaki kazılar 1972-1975 yılları arasında sürdürülür. Daha kapsamlı çalışmalar 1987-1991 yılları arasında Prof. Dr. M. Taner Tarhan ve Prof. Dr. Veli Sevin tarafından gerçekleştirilir. Kalede son dönem arkeolojik çalışmalar 2010 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi tarafından Doç. Dr. Erkan Konyar başkanlığında yürütülmektedir.
Van Kayalığının topografik yapısı, üzerindeki yapıların konumu ve niteliğini de göz önüne alarak üç bölüme ayırabiliriz. Orta kısımda doğu ve batı hendekleriyle de sınırlandırılan Yukarı Sitadel veya İç Kale yer alır. Burası kalenin en yüksek kesimidir ve tarihsel süreçte hep önemli yapı gruplarını barındırmıştır. Örneğin Urartu Dönemi’nin Eski Saray’ı ve bununla ilişkili ilk yapı gruplarının bu alanda yer aldığı düşünülür. Yukarı Sitadel‘de, hendekle sınırlandırılmış alanın doğusunda daha alçak kayalık kütle uzanır. Evliya Çelebi bu alanı Kesik Kale olarak tanımlamıştır. Kesik terimi hendeği tanımlamış olmalıdır. Birçok araştırmacıya göre iki hendek arasındaki kısım Urartu’nun erken ve gelişme sürecinde kullanılmıştır. Sitadel ilerleyen süreçte hendeğin dışına taşmıştır. Analı Kız, Doğu Odaları, Kremasyon Mezarı gibi Urartu yapıları bu yöndedir.
Kayalığın batı bölümü ise batı hendeğinden başlayan batıya uzanan alanlardır. Bu bölüm alçalarak ova düzeyine kadar iner. Birçok kaynak kaleye çıkışın bu yönden olduğunu bildirir. Gerçekten de kayalığın doğal yapısı kaleye sadece bu yönden daha kolay bir erişimi sağlar. Bu alanda savunma kulelerine ve sistemine dönük mimari düzenlemenin olması da bunu destekler. Urartu dönemine ilişkin birçok yapı grubu da bu kütle üzerinde yer alır. En yüksek kesiminde Yeni Saray ana kaya düzleştirilerek oluşturulan geniş teraslara oturur. Daha batısında yine ismini kayalığın güneyindeki su kaynaklarından alan Horhor Mezarları, daha kuzeyde Minua Ahırı ve ova düzeyindeki Madır Burç burada bulunan önemli yapı gruplarındandır. Horhor bölgesi ve kayalığın batı ucu su kaynakları bakımından da oldukça zengindir. Bu niteliğini bugün hala devam ettirir.
Sitadeli çevreleyen surlar Urartu döneminden 19. yüzyıla uzanan zaman diliminin izlerini taşır. Bugün hala ayakta kalan sur sistemi birçok noktada Urartu surları üzerinde yükselir. Değişik dönemlerin izlerini surların duvar dokusundan ayırt etmek mümkündür. Ana kayaya oyulmuş temel yatakları üzerinde, iri traverten bazen kireçtaşı ve kum taşı bloklar Urartu Dönemi sur sistemini açıkça yansıtan kalıntılarıdır. Çoğu alanda bu duvarlar üzerinde daha küçük blok taşlarla yükseltilmiş harçlı ve geç dönem duvarları yükselir. Son yıllarda yapılan restorasyon çalışmalarında ne yazık ki harçsız inşa edilen Urartu taş duvarlarının araları dahi harçla doldurularak orijinal doku tahrip edilmiştir. Temel yatakları Urartu dönemi surlarının konum ve güzergâhını belirlememizi de olanaklı kılar. Burada bir ayrıntıyı tekrarlamakta yarar var. Özellikle Urartu Dönemi’nde bazı yapıların topoğrafyaya koşut kademeli teraslar üzerinde inşa edilmesi, teras duvarlarının üzerinde yükselen binalar ile savunma sisteminin parçası haline getirilmesine yol açmıştır. Özellikle Yeni Saray, Analı Kız gibi alanlarda ova düzeyinin hemen üzerindeki kayalıklarda başlayan temel yatakları Urartu mimarisinin bu karakteristik yaklaşımının ürünüdür. Böylelikle kuzeyde kademeli doğal teraslar halinde yükselen kayalık, sur temel yataklarına oturtulan yapay teraslarla yapılaşmaya uygun hale getirilmiş ve aynı zamanda yüksek duvarlar sur işlevi görmüştür. Kalenin güney yönü ise daha önce bahsedildiği gibi oldukça diktir. Büyük olasılıkla yapıların oturacağı temel sistemleri için güçlendirilmiş olan Yeni Saray Yukarı Sitadel alanının güneyi dışında kayalığın güney yüzünde herhangi bir sur sistemine ilişkin düzenleme göze çarpmaz.
Sardur Burç (Madır Burç): Van kayalığının batı uç noktasında, yaklaşık kuzey-güney doğrultusunda uzanan Sardur Burç, diğer bir adıyla Madır Burç, üzerindeki yazıtı referans alırsak başkent Tuşpa’nın bilinen en eski krali yapısıdır. Ortalama 4 m yüksekliğinde günümüze ulaşan ve 47x13 metre boyutlarındaki Sardur Burç yaklaşık olarak kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanmaktadır. 5 sıra halinde bazılarının ağırlığı yaklaşık 8-10 tonu bulduğu tahmin edilen oldukça iri traverten bloklardan bindirme tekniğinde inşa edilmiş yapının işlevi hakkında kimi görüşler öne sürülmüştür. Urartu Krallığı’nın kurucusu I. Sarduri Assur dili ve yazısıyla yazdırtmış olduğu doğu ve batı yüzde 3’er adet olmak üzere birbirinin tekrarı 6 yazıtta şunları söyler:
“Yazıtı (tableti), Lutibri oğlu Sarduri’nin (ki o) büyük kral, güçlü kral, her şeyin kralı, Nairi Ülkesi kralı, benzeri olmayan kral, hayret uyandıran çoban, savaşta korkmayan, asilere boyun eğdiren(dir). (Ben) Lutibri oğlu Sarduri, krallar kralı, bütün krallardan haraç aldım. Lutibri oğlu Sarduri der ki: bu yapının kireçtaşlarını Alniunu kentinden getirttim. Bu duvarı inşa ettim.”
Tebriz Kapı Kaya Nişi Ve Yazıtı: Kaya nişi Van kayalığının doğu uç noktasında, Tophane Kulesi’nin altındaki kaya yüzeyine açılmıştır. Yazıt 3.10x1.45 metre ölçülerinde ve yaklaşık 5-10 cm derinliğinde dikine dörtgen bir çerçeve içindedir. Çerçeve içinde 34 satır halinde çivi yazılı metin yer alır. İçerik açısından iki noktada büyük önem taşır. Öncelikle ortak krallık olarak adlandırılan İşpuini-Minua dönemi’ne tarihlenir.
Krali Kaya Mezarları: Tuşpa’daki kaya mezarları Urartu kaya mezarlarının niteliklerinin ve kronolojilerinin belirlenmesinde en önemli kaynaklar olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle yukarıdaki genel değerlendirmeler bağlamında, söz konusu tanımlamaların ve ilişkilerin sağlıklı bir biçimde kurulması amacıyla Van Kalesi'ndeki mezarlar ayrı başlık altında değerlendirilmiştir.
Tuşpa-Van Kayalığının güney yüzüne açılmış toplamda 8 adet kaya mezarı bulunmaktadır. Mezar odalarının cephelerinin güneye açılması kayalığın yapısal karakteriyle ilgilidir. Zira bu alanda Van Kayalığı oldukça diktir, özellikle daha az işçilikle anıtsal, düzgün cepheler üretmek daha kolaydır. Örneğin kuzey yayvan yamaçlarda anıtsal bir cephe açabilmek için kuşkusuz daha fazla iş gücü ve hafriyat çıkarmak gerekmekteydi. Kayalığın güney yüzü ise bazı alanlarda sanki “bilinçli” düzeltilmiş doğal yüzeyler kazandırmıştır Urartulu mimarlara. Bu erişilmesi güç alanlarda inşa edilen kaya mezarları hiç şüphesiz değerli mezar armağanlarınının ve mezarın güvenliğinin sağlanmasını da kolaylaştırıyor olmalıydı.
Büyük Platform çevresinde yer alan İç Kale Mezarı ve Neft Kuyu Mezarı, Doğu Hendeğinin doğusunda yer alan Doğu Odaları ve Batı Hendeğinin batısında yer alan I. Argişti Mezarı plan anlayışları, kimi yapısal özellikleri ve boyutları ile paralellik taşırlar. Van Kayalığının en doğusunda yer alan tek oda/salon olarak planlanmış "Kremasyon Mezarı" birçok yönden ünik bir örnektir ve diğer mezarlar ile farklılık gösterir. Küçük Horhor Mezarı, Arsenal Mezarı ve Büyük Platform Altındaki Mezarın her biri kendine has bir plan anlayışını yansıtır. Yine son yıllarda keşfedilmiş BG90 Mezarı planı ve yapısal özellikleri ile farklı bir geleneği gösterir. Bu örnek yer altına, ana kayaya oyulmuş dromoslu mezar odasının sitadeldeki uygulaması olması açısından oldukça önemlidir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi genel kabul gören görüş; Urartu krallarının Van Kalesi’ne gömülmüş oldukları yönündedir. Bu önermenin temel dayanağı Karmir-Blur (Ermenistan), Arinberd (Ermenistan), Çavuştepe, Ayanis, Anzaf, Toprakkale gibi başlıca Urartu krali merkezlerinde bu varsayımı çürütecek herhangi bir kaya mezarına rastlanamamasıdır.
Urartu’nun çok odalı kaya mezarları olasılıkla bir ölü evi olarak kullanılmaktaydı. Ana salon, ana salona açılan yan odaların düzenlenişi, Doğu Odaları ve Neft Kuyu Mezarı örneklerindeki cephe anlayışı bunların bir ev ve hatta bir saray mimarisini de yansıttıkları anlaşılmaktadır. Genellikle sitadel kısmı ile organik bir bağı olan ve sur içinde inşa edilen bu yapıların önünde, merdivenlerle inilen kaya platformları bulunur. Bu platformdan yine ana kayaya oyularak oluşturulmuş basamaklarla ulaşılan, tek kanatlı kapıyla girilen büyük ana salonlar ve bu salonlara yine kapı açıklığı ile ulaşılan yan mezar odaları, ana kayaya işlenmiş basit gömü alanlarından çok kompleks yapılara işaret ederler. Bu mezarların iç düzenlemelerinin nasıl olabileceğine dair in situ bir buluntu durumu söz konusu olmadığı için yorum yapabilmemiz oldukça güçtür. Ancak mimarideki kimi ayrıntılar sınırlı da olsa bazı yorumlar yapabilmemizi olanaklı kılar.
Urartu krali mezarları sitadel içinde, merdivenle ulaşılabilecek bir konumda inşa edilmeleri noktasında Assur uygulamalarının referans alınmış olabileceği öne sürülmektedir. Neft Kuyu ve İç Kale mezarlarındaki ana odanın tavanının, beşik tonoz biçiminde oyulması da aynı çerçevede değerlendirilmiştir. Zira Assur ve Nimrud başkentlerinin sitadellerinde zemin altına inşa edilmiş mezarların üst örtüsü, beşik tonoz şeklinde tuğla ile oluşturulmuştur.
Kaya mezarlarından Doğu Odaları, Neft Kuyu, İç Kale mezarlarında yan duvar ile üst örtü arasında görülen, kayaya oyulmuş yarım yuvarlak çıkıntı ve silmelerden oluşan korniş öncellikle mezarların mimari kökeni hakkında ipucu veren dikkat çekici ayrıntılardır. Bazen tek sıra bazense iki sıra halinde yan duvarların üst örtü ile kesiştiği noktaya ana kaya oyularak yapılan kornişlerle olasılıkla üst örtü konstrüksiyonu ifade edilmeye çalışılmıştır. Urartu mimarisinde de yapıların üst örtüsünün, yan yana dizilmiş ahşap tomruk/keresteler ile oluşturulduğu kuşkusuzdur. Bu mezarlardaki söz konusu silmelerle büyük olasılıkla yapı strüktürü temsil edilmeye çalışıldı. Bu düzenleme İç Kale Mezarı’nda ve Doğu Odaları’nın ana salonunda görülür. Neft Kuyu Mezarı’nda ise ana salon ve 2 no’lu mezar odasında, iki sıralı yarım yuvarlak diziler ile oluşturulan korniş farklı bir anlayışla karşımıza çıkar. Neft Kuyu mezar odasındaki kornişler, giriş kısmında II. Rusa’ya ait yazıt bulunan Mazgirt-Kaleköy kaya mezarındaki uygulamalarla yakın benzerlik taşır. Bu noktada Neft Kuyu Mezarı ile II. Rusa dönemi arasında kronolojik bir bağlantı olabileceği tartışılmalıdır.
Niş uygulaması Urartu coğrafyasında krali mezarlarda, kırsal alanlardaki kaya mezarlarında ve yer altı oyma mezarlarda da görülür. Van Kalesi Argişti Mezarı, Tutak/Atabindi mezarında oldukça küçük boyutlu nişler mezar duvarı boyunca sıralanmıştır. Palu 3 numaralı mezarda ise aynı boyutta nişler dikkat çeker. Yine İran/Sangar’daki kaya mezarında nişler yer almaktadır. Ayrıca Van Kalesi’nin hemen kuzeydoğusundaki Altıntepe ve Kalecik yer altı oyma mezarlarında niş uygulamaları yaygındır.
Mezar odalarının kronolojileri oldukça tartışmalıdır. Üzerinde I. Argişti’nin yıllıklarının yazılı olduğu ve bu yüzden kendisine tarihlenen Büyük Horhor Mezarı dışında, stil kritiği veya gelişmiş mimari işçilik baz alınarak tarihlendirme ve değerlendirmeler yapılabilecek mezar bulunmamaktadır. Ancak stil kritiği ve mezarların mimari gelişim ve konumlarından yola çıkılarak yapılan tarihlendirmeler kendi içinde de kimi tartışmaları beraberinde getirmektedir. Örneğin konumu dolayısıyla daha çok II. Sarduri’ye tarihlenen Doğu Mezarı’nda özellikle yazılı gelenek noktasında babasıyla aynı geleneği benimseyen I. Argişti oğlu II. Sarduri’nin neden yazıtı bulunmaz. Yine yazının belki de en yoğun kullanıldığı ve Urartu’nun mimari ve diğer birçok noktasında önemli gelişmelerin kaydedildiği krali kentlerinde uzun yazıtlar yazdıran II. Rusa’nın olası mezar odasında neden yazıt yoktur? Yine hendeğin içinde yer aldıkları ve yukarı sitadel altında yer aldıkları için kurucu krallar I. Sarduri, İşpuini veya Minua’ya ait olduğu öne sürülen Kurucular Mezarı’nın konumundan dolayı tarihleyeceksek I. Sarduri’ye üzerindeki yazıt ile tarihlendirilen hendek dışında, hatta sur dışında, ova tabanına yapılmış Sardur Burç yapısının tarihlenme kriterleri sorgulanma durumunda kalmaz mı? Zira Van sitadelindeki erken yapıların hendekler arasında yer almış olması gerektiği dolayısıyla sitadelin genişlemesiyle birlikte yapıların hendek dışına yayılması durumu, sitadeldeki yapıların tarihlendirilmesinde önemli bir kriter olarak kabul edilmiştir. Mezar odalarının tarihlendirilmesi noktasında bu çelişkilerin sayısını arttırmak mümkün. Ne yazık ki bugüne değin elde edilen arkeolojik ve filolojik veriler, hangi mezarın hangi krala ait olabileceği varsayımını zorlaştırır. Hatta üzerinde sadece I. Argişti’nin siyasi faaliyetlerinin yer aldığı Büyük Horhor mağarasının kronolojisi de aynı kapsamda değerlendirilebilir. Van Kalesi’nde, girişindeki yazıtından dolayı Minua Dönemi’ne tarihlendirilen ana kayaya oyulmuş büyük bir salon biçimindeki Minua Şirsini’si yapım tekniği ve anlayışı açısından mezarlarla paralellikler taşır. Mezar odalarının kronolojisi tartışılırken bu argümanın göz ardı edilmemesi gerekir. En azından bu yapıdan hareketle Minua’nın Tuşpa Kayalığı’na yapısal anlamda müdahalelerde bulunan ilk kral olduğu anlaşılmaktadır.
İç Kale/Yukarı Sitadel Ve Eski Saray: ‘İç Kale’ yüksekliği yaklaşık 10 metreyi bulan surla çevrilidir. Urartu döneminde inşa edilen surlar 20. yüzyılın başlarına kadar kimi onarım ve eklerle kullanılmıştır. İri traverten bloklarla bindirme tekniğinde inşa edilmiş surlar, yapı malzemesi, inşa tekniği ve konum özellikleri ile birlikte değerlendirildiğinde krallığın kuruluş evresine, bazı çalışmalarda Minua dönemine tarihlendirilmektedir.
Surlarla çevrili İç Kale’ye batıdan bir kapı ile ulaşılmaktadır. Burası aynı zamanda Van kayalığının, sitadelinin en yüksek alanı ve rampalı yolun da bitiş noktasıdır. Kapıdan sonra uzanan alan bugün geniş bir platform halindedir. 20. Yüzyılın başlarında topçu kışlası ve hatta konutların yer aldığı bu alan, tarihsel süreçteki yoğun kullanım Urartu yapıları üzerinde oldukça kalın bir dolgunun oluşmasına neden olmuştur.
Özellikle yapı malzemesi ve duvar işçiliği açısından sitadelin batı uç noktasında yere alan Sardur Burç yapısı ile benzerlik göstermektedir. Bu nedenle konumu ve duvar işçiliğinin niteliği açısından krallığın kuruluş döneminde inşa edilmiş, erken yapılarından biri olarak değerlendirilerek ‘Eski Saray’ diye adlandırılmıştır.
Eski saray yapılarının hemen güneydoğusunda ve 1988-1991 yılları arasındaki kazılarda ortaya çıkarılan, ana kayaya işlenmiş yapı temellerinin ise tapınak olabileceği düşünülmektedir. Urartu mimarisinde bir başka örneği bulunmayan bu yapının çift cellası (Tapınak odası) bulunmaktadır. Yaklaşık 2 metre kalınlığındaki ana kayaya işlenen duvar temellerinden yola çıkılarak oldukça yüksek kule tipli bir Urartu tapınağının olabileceği öne sürülmüştür.
Yeni Saray: Yeni Saray bölümü Van Kalesi/Tuşpa Sitadeli’nin batı hendek ile I. Argişti Mezarı arasındaki alanını kapsar. Bu alanın neredeyse tamamında ana kaya yapıların üzerinde yükselebileceği düzlük alanlar, teraslar oluşturabilmek için düzlenmiştir. Teras duvarlarının oturtulabilmesi için ana kaya işlenerek, biçimlendirilerek basamaklar halinde, metrelerce uzanan duvar yatakları oluşturulmuştur.
Günümüze sadece ana kayaya oyulmuş temel yatakları, mekân duvarları, düzleştirilmiş platformlar ve yapı tabanları kalmıştır. Urartu Kralı I. Argişti (MÖ 786-764) mezarının hemen üstünde doğuya doğru uzanması nedeniyle bu kral tarafından yaptırıldığı düşünülür. Konumu dışında tarihlemeye olanak tanıyacak herhangi bir arkeolojik veri yoktur.
Yeni Saray alanındaki yapıların niteliğine ve mimari kuruluş anlayışına ilişkin kimi sonuçlar ortaya çıkmıştır. Öncelikle belirtmemiz gereken nokta söz konusu alanın Yeni Saray olarak adlandırılması noktasındaki verilerin oldukça yetersiz olduğudur. Zira bu alanın kuruluşundaki özen ve büyüklüğü dışında yüzeyden izlenebilen kanıtlar alanın bu niteliğine işaret etmez. Ancak 1980’li yıllarda Prof. Dr. M. Taner Tarhan başkanlığında bu alanda yapılan kazılarda yapının alt katlarında muhtemelen depo odaları veya hizmet birimleri olarak kullanılmış kenarları sekili mekânlar rapor edilmiştir. Bu seviyedeki 12 adet depo ve servis odasının birçoğunun duvarları yine ana kayadan işlenerek yapılmıştır. Bunun üzerinde yine ana kaya oyularak oluşturulan temel yatakları üzerinde daha üst katlar yükselir. En batıda Yeni Saray’ın ana kaya düzleştirilerek oluşturulmuş en geniş bölümü uzanır. Bu duvarların taşıdığı ikinci veya daha üst teraslar üzerindeki yapılarda olasılıkla krali konutlar ve birimlerin yer aldığı belirtilmiştir.
Analıkız Kutsal Alanı: Van Kalesi’nin kuzeydoğu yamacında yer alan 51 x 13.50 metre boyutlarındaki kaya platformu güneyindeki iki anıtsal nişle birlikte “Analı Kız” ya da “Hazine Kapısı” olarak bilinir. Nişler ana kaya düzleştirilerek, iki kademe halinde düzenlenen güney yüze açılmışlardır. Nişlerden batıda olanı ikinci bir kademe de oluşturulan yüzeye açılmıştır. 8.10 m yüksekliğinde 2.60 m genişliğinde ve 2.56 m derinliğindedir. Bu nişin hemen solunda daha ön kademede oluşturulmuş yüzeye açılmış doğu nişi ise 6.15 yüksekliğinde, 2,60 m genişliğinde ve 2,15 m derinliğindedir. Nişlerin açılmış olduğu yüzeyin platformla birleştiği alan boyunca uzanan bir seki yine ana kayaya oyularak oluşturulmuştur.
Batı büyük niş içerisinde ana kaya ve bloklar üzerine yazılmış Urartu’nun en uzun çivi yazılı yazıtlarından biri yer alır. Ön kısımda 13, doğu yüzünde ise 29 satırdan oluşan yazıt ana kayaya işlenmiştir. II. Sarduri’nin kroniklerinin başlangıcını oluşturduğu düşünülen bu yazıtlarda krallığın askeri ve ekonomik potansiyelinin bir nevi envanteri çıkarılmıştır. Niş içerisinde yer alan stellerin oturduğu kaide bugün üç parça halinde alanda yer almaktadır. 1.56x1.54 metre ölçülerindeki kare bazalt kaide 1.09 metre yüksekliğindedir. Kaidenin ortasında ise 56x45 cm ölçülerinde ve 60 cm derinliğinde stel yuvası yer alır. Yine bu bazalt kaidenin ön yüzünde de II. Sarduri’nin sefer ve faaliyetlerinin anlatıldığı yazıtlar yer almaktadır. II. Sarduri’ye ait olan ve bu alandan götürülüp Eski Van’daki kiliselerde yapı malzemesi olarak kullanılan çivi yazılı stel ve taş blokların bir kısmı ise Van Müzesi’nde yer almaktadır.
Urartu Krallı II. Sarduri (MÖ. 755-730) döneminde tarihlenen yazıtların bulunduğu bu nişlerin ve önlerindeki platformun Urartu döneminde dinsel törenlerin gerçekleştirildiği bir açık hava tapınağının parçası oldukları düşünülmektedir. Ancak alanın aslında kapalı bir mekân/yapı olabileceğine işaret eden kimi kanıtlar da ileri sürülmektedir.
Minua Şirşinisi: Van Kalesi'nde Minua Şirşini’si olarak tanımlanan tek odalı ve alçak yapının girişinin sağına, ana kayaya oyulmuş şu yazıt yer alır. Söz konusu yazıtın içeriği, bu yapının niteliğinin belirlenmesinde en önemli kaynak olarak kabul edilmiş ve yapının bir kraliyet ahırı olabileceği öne sürülmüştür.
Minua Çeşmesi: Minua Çeşmesi tanımı Van Kalesi’nin kuzey eteklerinde, Van kayalığı içinde oluşmuş doğal bir oyuk içinde yer alan üç adet yazıtın içeriğinden gelmektedir.
Ana kayaya oyulmuş üç niş içerisinde birbirini tekrarlayan çivi yazıtları mevcuttur. Üst seviyede yer alan nişler 175x160 cm ölçülerinde ve yaklaşık 15-25 cm derinliğindedirler. En altta zemin seviyesine oldukça yakın bir diğer niş ise 198 x 172 cm ölçülerinde ve 40-50 cm derinliğindedir. Yazıtların ana kayaya yerleştirilişi belli bir plan ve düzen oluşturmadıkları anlaşılmaktadır
Kaya Nişleri: Van Kayalığı’nın eteklerinde ana kaya oyularak oluşturulmuş T biçimli, kare ve dikdörtgen nişlerin işlevlerine dair en yaygın görüş dinsel anlamları olduğu yönündedir. Yapılan yüzey taramalarına göre sitadel çevresinde çeşitli lokasyonlarda yoğunlaşan 18 adet T biçimli niş ve 7 adet kare veya dörtgen niş tespit edilmiştir. Nişler uzaktan aynı düzlemde T biçimli görünür ancak ayrıntılı incelemelerde çeşitli derinlik veya seviyelerde oyulduğu anlaşılır. Bu özellikleri sembolik anlamlarından çok bir işleve hizmet ettikleri kanısını oluşturur. Nişlerin kronolojileri ise diğer bir tartışma konusudur. Zira yine son yıllarda yapılan kimi çalışmalarda bu türden nişler Urartu’dan daha geç dönemlere tarihlenen kale ve yerleşme alanlarında da bulunmuştur.
Kurban Nişi: Van Sitadeli’nde doğu hendeğinin yaklaşık 25 m doğusunda, BG90 mezarının ise 35 m kuzeyinde ana kayaya oyulmuş U biçimli niş yer alır. Nişin kuzey kenarındaki 20
satırlık yazıt konusu itibariyle kurban hayvanları ve kurban ritüeline ilişkindir. Bu nedenle “kurban nişi” olarak da adlandırılmaktadır. Çok tahrip olduğundan okunamayan yazıtta kral ve tanrı adının geçmediği anlaşılmaktadır. Yazı stili ve Assurca olması göz önüne alınarak I. Sarduri’ye tarihlendirilmiştir. Ağız kısmı doğuya bakan nişin, batıda ana kayadan oluşan arka duvarı 1.65 m genişliğinde ve 1.50 m yüksekliğindedir. Kısa kenarlar dan kuzeydeki ise 1.30 m uzunluğundadır. Nişin zeminine 57x38 cm boyutlarında ve 45 cm derinliğinde dörtgen stel yuvası açılmıştır. Nişin önünde doğu-batı yönünde ve 50 cm daha alt seviyede bir platform bulunur. Urartu’da stelli tapınım alanlarının varlığı Yeşilalıç, Meherkapı gibi anıtsal kaya nişleri önündeki stel yuvaları, Erzincan Altıntepe Açık Hava Tapınağı’ndan bilinmektedir. Yine bazı Urartu mühürleri üzerinde karşısında sunu törenlerinin yapıldığı steller, hayat ağacı ile birlikte resmedilmiştir. Van Kalesi örneğinin de çivi yazısının içeriği ve stel yuvası dikkate alındığında kurban ritüellerinin yapıldığı bir alan olduğu anlaşılmaktadır.